
ANLAŞAMAYAN İKİ SEVGİLİ...
Günlerden bir gün aşk meleği oklarını yanlışlıkla iki kişiye fırlatır.
“Bu ne biçim melek” demeyin olmuş bir kere..
Dünyada en son aşık olması gereken iki zıt karakterdir kahramanlarımız.
Bir arada olmaması gereken bu iki karakter aslında ömürleri boyunca acı çekmişlerdir ta ki meleğimiz hayatının en büyük hatasını yapana kadar..
Oklar isimlerinin başharfi D ve M olan iki şanssız karakterimizi yaralamıştır.
O büyük buluşma gününde yarım olan karakterlerimiz D ve M diğer yarısını bulmuştur ancak ortada çok büyük bir problem vardır.
D ve M daha önce hiç hissetmedikleri ve belki başka hiçbir zaman hissedemeyecekleri güzel şeyler hissetmişlerdir ama bunun sonu olmadığından yakınıp durmuşlar bir süre..
İki karakterimizde işini gücünü bırakmış,dünyadan ve sorumlu oldukları insanlardan bihaber inzivaya çekilmişler.
Ancak bu sırada dünya birbirine girmiştir,insanlar çıldırmış,dünya sanki tersine dönmüştür sadece D ve M'nin değil tüm insanların hayatı alt üst olmuştur.
Tabii aşkın gözü kördür D ve M'nin bunun farkına varması uzun zaman almıştır bu süre içinde küçük kıyametler kopmuş D ve M ancak dostlarının uyarmasıyla durumun farkına varmışlardır.
Kahramanlarımızdan M'nin gözünün önündeki perdeler kalkıp olayın ciddiyetini fark edince D'ye artık ayrılmaları gerektiğini yoksa sadece ikisinin mutlu olması uğruna birçok insanın hayatının kararacağını anlatmıştır.
Ancak, D kabullenememiş, bunun mümkün olmayacağını, onsuz hayatın zindanda yaşamaktan farklı olmayacağını anlatmış durmuştur, fakat M kafasına koymuştur bir kere ayrılmalarının en doğru karar olacağını söylemiş,bırakıp gitmiştir D'yi..
O günden sonra D ve M hiç aramamış, sormamışlar birbirlerini..
Ama ne D mutludur ne de M..
İkiside kendilerini görevlerine adamış hep başkaları için çalışmıştır,ne bir başkasına gönül verebilmişler ne de yaşadıkları o güzel günleri unutabilmişlerdir.
D hiçbir zaman yedirememiştir,anlamamamıştır sevdiğini..
Ama gururunu yenipte gidememiştir M'ye..
M hep bu kararın en doğru karar olduğunu düşünmüş ama yürekten inanamamıştır buna sadece öyle yapması gerektiği için yapmıştır,mutsuzdur ama yapılabilecek başka bir şey yoktur.
O günden sonra D ve M aynı yerde bulunmamak için çok çabalamışlardır.
Aslında çoğu zaman buluşmuşlar mecburiyetten her buluşmada küçük kıyametler kopmuş,insanlar üzülmüş,ağlamıştır hatta kimi insanın canına mal olmuştur bu buluşma...
Merak ettiniz değilmi bu iki bahtsızın gerçek adını daha fazla meraklandırmayayım sizi.
Duygu ve Mantıktır asıl isimleri..
Dünyada en son bir araya gelmesi gereken iki geçinemeyen sevgili...

KÜÇÜK MİNİKLERE SORMUŞLAR AŞK NEDİR?
En büyüğü 10 yaşında olan bir grup akıllı bıdığa "Sence aşk nedir?" diye sormuşlar. Alınan cevaplar, internette hızla dolaşıyor. Cevaplara bakınca anlıyoruz ki, gerçekten çağ atlıyoruz. Çocukluğumuzda bize "Aşk nedir?" diye sorsalar ne cevap verirdik? Aramızdan cevap verebilen çıkar mıydı? Evet, belki kendi aramızda "Aşk bir sudur iç iç kudur" türünden bir tekerleme yuvarlayıp işin içinden çıkardık ama aşağıdaki türden yargılara ulaşacak verimiz olmadığı gibi, dile getirmeye de utanırdık galiba! Bu arada unutmadan cevapların yanındaki yorumlar da e-posta dünyayı dolaşırken, isimsiz kahramanlarca eklenmiş... İşte cevaplar:
- Aşk, sevgilimizle aramızda bi sürü kötü şey meydana gelmeden önce hissettiğimiz şeydir.
- Benim anneannem sırtından hasta olmuştu ve eğilemediği için ayak tırnaklarına oje süremiyordu, dedemin de parmakları hasta olmasına rağmen anneannemin ayak tırnaklarına hep oje sürüyordu. Bence aşk budur.
(Evet yaaa. evet yaaa) - Sizin adınız size aşık olan birinin ağzından daha değişik çıkar, o size adınızı söylediği zaman "benim ne güzel adım var" diye düşünürsünüz...
(Hakikaten! Hiç böyle düşünmemiştim.)
- Aşk birlikte yemeğe gittiğimiz zaman sevgilimizin kendi kızarmış patateslerini bizim tabağımıza koyması ve bizim tabağımızdan hiçbir şey almamasıdır.
(İşte bu en güzeliydi)
- Aşk, biri sizi ne kadar kırmış olsa da sırf o üzülür diye ona kötü bişey söylememektir.
(Canımm yaa evet öööle, ama...) - Aşk çok yorgun olduğumuzda bizi gülümseten bişeydir.
(Daha nasıl anlatılabilir ki?)
- Aşk, annemiz babamıza kahve yaptığı zaman ona götürüp vermeden önce kendisinin bir yudum içmesi ve tadının çok güzel olduğunu kontrol etmesidir.
(Bi de illa ki de paylaşmaktır) - Aşk, sevgilimiz bişey söylüyorsa yılbaşı hediyelerini açmayı bile bırakıp onu dinlemektir.
(Şimdi ağlicam ama, bu da ikinci en güzel tarif)
- 'Senden nefret ediyorum' dediğimiz birine ilerde aşık oluruz.
(Hadiseyi çabuk kavramış
)
- Aşk sarılmaktır... Aşk öpüşmektir... Aşk "hayır" demektir.
(Bu da çabuk çözmüş
))
- Aşk sevgilimizin her şeyini bildikten sonra bile onunla çok iyi arkadaş olabilmektir.
(Cidden ağlicam.)
- Aşk kocamız çok terliyken ve kötü kokuyorken bile ona "Sen Bruce Willis'ten daha yakışıklısın" demektir. (Kesinlikleeeeeee)
- Aşk, köpeğinizi bütün gün evde yalnız bıraksanız bile eve döndüğünüzde size koşup bütün suratınızı yalamasıdır.
(Yaa off hayır bu çok acımasızca ama
))
- Aşk, Sevgililer Günü kartlarının üzerinde yazan şeyleri sevgilimize soylemek ama başkalarına söylerken yakalanmamaktır.
(eheheheheh seni gidi seni)
- Birine aşıksanız, kirpikleriniz hareket ettikçe gözlerinizin içinden yıldızlar çıkar.
(Süper tespit)
- Eğer aşık değilseniz "seni seviyorum"demeyin, ama gerçekten aşıksanız hep "seni seviyorum"diyin, hem aşıksanız hem de "seni seviyorum" demiyorsanız çok ayıp.

AŞK SEVGİ SEVGİLİ DUASI...
Bir insan koy kalbime
Ama o insan senin de
sevdigin olsun Ve bana öyle bir insan sevdir ki
O insanin kalbi Seninle sevisen bir mabed olsun.
Beni öyle bir insanla bulustur ki benden önce
Onunla bulusmus olan sen olasin Onunla el ele tutustugumuzda
Ikimizin uzerinde Senin elin olsun
Bana öyle gözler göster ki
Ben o gözlerden sana bakayimBana öyle bir sevgili ver ki
O gözler cennete acilan iki pencere olsun
Onunla oyle bir yolda yürüyelim ki
Kilavuzumuz sen olasin ey Rabbim Oyle bir sevgili verki bana
Ona sarildigimda kainat bize baksin
Birbirine sarilsinSevgimiz kurtla kuzulari baristirsin
Bize bakip seytan Adem'e secde etsin
Günah sevap ugruna kendini feda etsin
Olüler birer birer uyansin sevgimizle Bize öyle bir sevgili ver ki Rabbim!
Sevgimizde Muhammed sevilsin Oyle sevelimki birbirimizi
Hz. Hatice göklerden bize seslensin
Ve desin ki;
"Bak ya Muhammed bak su sevgililere onlar bizde... bizde onlardayiz.Bak Askimiz birkez daha yasaniyor yer yüzünde..
Allah Askimizi öyLe cok seviyorki binlerce insana yasatiyor..

KİLOMETRELERCE UZAKTA OLAN BİRİNİ SEVMEK (ÖZLEM)
* onca insan arasından kalkıp da kilometrelerce uzakta olan birini sevdiğiniz, seçtiğiniz için "hayatın bir bildiği var" diyebilmektir.
* televizyonun karşısına geçip oturduğunuzda bile, evdeki en dağınık halinizde bile onun yanında olmayı istemek, onun da aynı şeyleri düşündüğü inancına güvenebilmektir.
* "özlemek" kelimesinin hakkını vere vere yeri geldiğinde gözyaşlarınız gülümsemenize karışmış uyumak, ve uyurken onu düşünmemeyi
dilemektir, çünkü uyku ve o hiç iyi anlaşmaz. sırf sesini duymak için telefon açmak, saçmasapan ya da ilginizi çekmeyecek şeyler olsa bile anlattıkları dinleyebilmektir.
* en kötü anınızda anne babanızı bile değil, onu arayarak, tüm sevdiklerinizi es geçebilmektir. ve en önemlisi dahası en zoru, onun sizi çok sevdiğine inanıp, tüm korkuları bastırarak o uzakta dahi olsa ona güvenebilmektir
EFSANE AŞKLAR.AŞIKLAR VE HİKAYELERİ
Aşk, delicesine bir duygu. Sevene her türlü çılgınlığı yaptırırcasına güçlü, yakarcasına da kızgın. Tutkunun zirvesine uçururcasına fırtınalı. Bittiğinde de öldürürcesine acı.
Aşk, insanları sadece sevgiyle değil bazen de nefretle birbirine bağlayan bir duygu. İnsanlık tarihi ise aşk için ızdırap çeken, herşeyini feda eden, kendini öldüren, yataklara düşüren isimlerle dolu.

Ferhat ile Şirin
Demirci ustası Ferhat, aşkı Şirin uğruna dağları deldi.
Eski bir ask masalinin iki kahramani. Türk ve İran edebiyatinda çok işlenen bir konu. Ferhat ile Sirin birbirlerini çılgınca severler. Sirin soylu bir genç kiz, Ferhat halktan bir delikanli oldugu için, birbirlerine kavuşup mutluluga ulasamazlar. Sirin"in yakinlari Ferhat"a akla gelmedik zorluklar çıkartırlar. Demir yapılı bir daği delmesi gerektigi sartı da güçlükler arasindadir. Ferhat, zekasi, teknik bilgisi, bilek gücü,asktan aldigi kuvvetle dagi deler. Halk edebiyatimizda Ferhat, divan edebiyatimizda Hüsrev olarak geçen bu masal kahramaninin deldigi dağın adı "Bisutun Daglari"dir...
Leyla ile Mecnun
Konusu bir Arap efsanesinden alınmıştır. "Beni Amir kabilesinden Kays ile Leyla daha okulda iken birbirlerini severler. Leyla"nin annesi bunu duyunca kızını okuldan alır. Sevgilisini göremez olan Kays yollara düşer. Mecnun diye anilmaya baslar. Kays"in babasi, Leyla"yi ailesinden esterse de vermezler. Kays çölde vahsi hayvanlar ve kuslarla arkadas olur. Kizi Ibni Selam adli birine verirler. Leyla kendisini bir perinin sevdigini, eğer evlenirlerse peri tarafindan öldürüleceklerini söyliyerek adami kandirir, onu kendinden uzak tutar. Mecnun"un inkisariyle Ibni Selam ölür. Mecnun bütün maddi varliklarla ilgisini kesmis, manevi bir askla kendinden geçmis halde yaşamaktadir. Çölde karşısına çikan Leyla"yi tanımaz. Leyla"nin kendi içinde oldugunu, onunla manevi alemde birlestigini, baska bir Leyla ile bulusmaya takati olmadigini bildirir. Leyla, döner bir müddet sonra kederinden ölür. Mecnun bunu ögrenince Leyla"nin mezarina kosar, ölmek ister, isteği tanrı tarafindan kabul olunarak orada düşüp ruhunu teslim eder.
Kerem ile Aslı
Kerem ile Aslı'nın aşkları asırlardır hiç tükenmedi.
Anonim halk hikayesi. XII. Yüzyilda tesekkül ettigi yorumlanan, Kerem ile Asli hikayesi anonim halk hikayelerimizin karakteristik özelliklerini tasir. Hikaye kahramani Asik Kerem, Asli isimli bir Ermeni kizina asik olur. Onu kendisinden kaçiranlarin ardindan arkadasi Sofu ile saz çalarak, türkü söyleyerek diyar diyar dolasir. Büyük bir askin, ugrunda ne ölçüde fedakarlik yapilacak bir kuvvet oldugunu isaret eder. Zorlu macerasinin sonunda, Haleb"de Asli"ya kavusan Kerem tam onunla evlenecekken bir kesis büyüsüne kurban gider. Bir büyü ile tutusup yanar, kül olur. Bu külün kivilcimi ile saçlarindan tutusarak, ayni akibete ugrayan Asli ile ancak cennette bulusurlar...
Asuman ile Zeycan
Ayni elmadan yiyerek çocuk sahibi olan iki ana babanin biri kiz, biri erkek çocuklari arasindaki aski anlatan Türk halk öyküsü. Erzincan beyi Kaleli Bey ile kahyasi Dervis Ahmet"in çocuklari olmamaktadir. Bey ve kahyasi, kilik degistirerek geziye çikarlar. Bir yaylada karsilastiklari bir dervisin verdigi elmayi esleriyle birlikte yiyen babalar, çocuk sahibi olurlar. Beyin kizi, kahyanin oglu olmustur. Dervis, kizin adini Zeycan, oglanin adini da Asuman koyar, onlarin birbirleriyle besik kertmesi nisanli olduklarini, büyüdükleri zaman evlendirilmelerini söyler. Çocuklar büyüyünce birbirlerini severler, ancak Zeycan"in annesi, Kaleleli Bey"i etkileyerek iki gencin evlenmesini engeller. Asuman ve Zeycan, düslerinde bade içerek asiklik gücü kazanmislar, saz çalarak deyisler söylemeye baslamislardir. Asuman kilik degistirerek beyin huzuruna çikar ve ondan atismak için asik ister. Kaleli Bey, Asuman"in karsisina, asik olarak kendi kizini çikartir. Bu atismada kaybeden, kazananin kölesi olacaktir. Iki sevgili arasindaki sazli sözlü mücadeleyi Asuman kazanir. Ama Kaleli Bey, sözünde durmadigi gibi, Asuman"i da öldürtmek ister. Sevgilisinin yardimiyla kaçip kurtulan Asuman, Basra"ya gider, bir kahvede asiklik yapmaya baslar. Asiklikta gösterdigi basari, Basrali asiklarca kiskanildigi için bir kuyuya atilan Asuman"i, dügünde elinden bade içerek asik oldugu dervis kurtarir, Erzincan"a getirir.
Arzu ile Kamber
Birbirlerini kardeş sanarak büyüyen iki gencin asklarini anlatan ve 17. yüzyilda ortaya çiktigi sanilan Türk halk öyküsü. Konusu söyledir: Bir kervan, yolda eskiya baskinina ugrar. Baskindan yalniz küçük bir erkek çocugu sag olarak kurtulur. Bir aile tarafindan evlatlik olarak alinan çocuga Kanber adi verilir. Bir süre sonra bu ailenin bir kiz çocugu olur, adini Arzu koyarlar. Iki çocuk birbirlerini kardeş sanarak büyürler. Bir süre sonra aralarında ilgi veyakınlık başlar. Kardeş olmadiklarını ögrenince de evlenmek isterler. Arzu"nun annesi bu evlilige karsi çıkar ve kızını zengin bir tüccarla evlendirir. Ama adam kisa bir süre sonra ölür.Arzu ile kanber evlenmek için yeniden uığrasırlarsa da, anne engel olur. Asıklar bir rastlantı sonucu birbirlerini bulurlar. Kavusmanin heyecaniyla ikisi de bayilir. Sürekli olarak kızını izleyen kötü yürekli anne onlari gene ayırmak ister, ama gençlerin çevresi su ile kaplandigindan yanlarina ulasamaz. Az sonra iki sevgilinin gögüslerinden birer güvercin çikarak uçar ve böylece ikisi de orada can verirler
Afrodit ile (Venüs) çoban Anahis
Mitolojiye uzanırsak önce aşk ve güzellik ilahı Afrodit ile (Venüs) çoban Anahis'in aşkı akla geliyor. Efsaneye göre de Truvalı çobanın ve ondan sonra gelen bütün çobanların yanık kavalları, hep bu aşkı fısıldamış.
Heloise ile Abelard
Paris'te 1101 de doğan Heloise ile ondan 22 yıl önce Nantes'te dünyaya gelen Abelard'ın ilişkisi sonucunda, edebiyat tarihi en ünlü aşk mektuplarını kazandı.
Dante Alighieri ile Beatrice
1200'lü yılların başında ünlü İtalyan şairi Dante Alighieri henüz 9 yaşındayken ilk kez gördüğü Beatrice'yi ömrü boyunca sevdi. Dante onu üne kavuşturan en büyük eseri 'Commedia Divina'yı büyük aşkı için yazdı.
Şeker Ahmet Paşa ile Kaya
Padişah 4. Mehmet'in en küçük kızı, güzeller güzeli Kaya, daha gencecik bir kızken Şeker Ahmet Paşa ile evlendirildi. Hülyalarının sahibini bekleyen Kaya, karşısında gür sakallı bir ihtiyar görünce çılgına döndü ve tam yedi sene kendisini Paşa'ya teslim etmedi. Yedi sene gecikmeyle gelen birleşme Kaya'nın ruhunda fırtınalar koparttı ve kocası Şeker Ahmet Paşa'ya çılgınca aşık oldu. Kızı dünyaya geldiği zaman ise aşkı zirveye ulaştı. 27 yaşında ikinci çocuğunu doğururken ölmesiyle sona erdi ama bu müthiş aşk yıllarca dilden dile dolaştı.
Napolyon ile Josephine
Fransa İmparatoru Napolyon, henüz 27 yaşındayken kendinden beş yaş büyük olan dul Josephine'i görür görmez aşık oldu. Josephine ise eğlenceyi seven bir kadın olduğu için ülkeleri dize getiren Napolyon'u hep küçümsedi. Napolyon'un Josephine karşı duyduğu bitip tükenmeyen sevgi, karısının kusurlarını görmesine de engel oldu. Ondan boşandıktan sonra bu sevgiyi söküp atmak pek kolay olmadı ama karşısına Emilie çıkınca kalbi yine çarpmaya başladı. Üstelik bu aşk Josephine ile olduğu gibi tek değil, çift taraflıydı.
Kanuni Sultan Süleyman ile Hürrem Sultan
Ülkeler fatihi Kanuni Sultan Süleyman'ın gönlünü de Rus asıllı Hürrem Sultan fethetti. Hürrem Sultan'ın, Muhteşem Süleyman'a hakimiyeti, sevgili kocasının kolları ve gözyaşları arasında ölmesine kadar devam etti. Aşk mı? Onu da bir tek Kanuni hissetti.
8. Edward ile Wallis Simpson
Yıl 11 Aralık 1936; radyoların başında oturan milyonlarca kişi İngiltere Kralı 8. Edward'ın, deli gibi aşık olduğu Amerikalı Wallis Simpson ile evlenmek için tahtan indiğini heyecanlı ama kararlı bir ifadeyle duyurdu. İki kez evlenip, boşanmış bir kadınla beraber olabilmek için krallığı bırakan Edward, 20. yüzyılda aşk için tahtını bırakabileceğini gösterdi.
Albay Juan Peron ile Eva Duarte
Arjantin'in eski Devlet Başkanı Albay Juan Peron, kendinden 25 yaş küçük olan oyuncu Eva Duarte ile tanışınca hayatı değişti. Birbirlerine çılgınca aşık oldular ama Peron'un ünü ve politik başarısı bir oyuncuyla evli olduğu için çok zedelendi. Genç yaşta kansere yakalanan Eva Peron öldü ama tutkulu aşk kitaplara, filmlere hep konu oldu.
Prens Rainer ile Grace Kelly
Monako Prensi 3. Rainer gerçek bir prensti. Güzeller güzeli Grace Kelly ise gerçek bir Hollywood yıldızı. 1956'da başlayan evlilikleri 1982'de Kelly'nin bir otomobil kazasında hayata veda etmesiyle sona erdi. Eşinin ruhunun sarayın her köşesinde hissedildiğini söyleyen Prens Rainer ise bir daha evlenmedi.
Liz Taylor ile Richard Burton
Liz Taylor ve Richard Burton "Kleopatra" filminin setinde tanıştı. Birbirlerine delicesine aşık olunca eşlerinden ayrılıp evlendiler. 22 yıl boyuncu bir dargın, bir barışık yaşayan çift, 1984'te Burton'un zamansız ölümüyle ayrıldı.
Beatles John Lennon ile Yoko Ona
Efsanevi Beatles grubunun solisti John Lennon, Japon sanatçı Yoko Ona'ya aşık olup, evlenince grup dağıldı. Milyonlarca Beatles hayranı Yoko'yu "Japon Cadısı" olark lanetledi. Bu delicesine tutku 1980'de bir fanatiğin namlusundan çıkan kurşunlara hedef olan Lennon'un ölümüyle noktalandı.
Salvador Dali ile Gala,
Salvador Dali ile tanışıp sınırsız bir aşka sürüklenen Rus ressam Gala, severek evlendiği eşiyle çocuğunu bırakıp çılgın ressama koştu. Dali ile çılgınlıklarla dolu 50 yıl geçiren Gala, bu aşktan da hiçbir zaman pişmanlık duymadı.

BALIKÇI VE DENİZ KIZI
Denize doğru inen dik yokuştan aşağıya doğru bir delikanlı yürüyordu, başı önünde dalgın, dalgın. Bir garipti genç ara sıra başını kaldırıp etrafına bakınıyor ama bir şey görmüyordu, ne kuş seslerini duyuyor ne de insan seslerini hatta önün de uzanan uçsuz bucaksız masmavi denizin farkında bile değildi.
Genç adam yürüdü, yürüdü, ayaklarının ıslanması ile kendine geldi,
kumsala varmış, dalgalar ayaklarına vuruyordu ayakkabıları ıslanmıştı, eğildi onları ayaklarından çıkardı, paçalarını sıvadı ve hafifçe batmaya yüz tutmuş güneşi seyretmeye başladı.
Neden sonra sağ tarafında biraz uzağında bir iç geçirme duydu ve o tarafa baktı,
orada büyük bir kayanın üzerine oturmuş, sigarasından derin, derin nefesler çeken
sakalı grileşmiş, yüz çizgileri iyice derinleşmiş, başında rengi beyazdan çok griye dönmüş kepi olan bir adam gördü.
Adam yaşlı gibi duruyordu ama vücut yapısından çok yaşlı olmadığı belliydi olsa, olsa kırktı, kıyafetinden belliydi bir balıkçıydı bu.
Bizim delikanlı düşündü bu balıkçının ne derdi olabilir diye. Benim gibi o da düşünceli ama bir balıkçının ne tasası olur işte teknesi orda bağlı,
olta takımları teknesinde belli ki denizi de seviyor, işte denizde orda peki ne diye düşünür bu adam ufka bakarak diye farkında olmadan yüksek sesle söylendi.
Balıkçı sesin geldiği tarafa döndü delikanlı ile göz göze geldi.
Delikanlı; bu koyu yeşil ve feri kaybolmuş gözleri görünce birden irkildi
o bir çift göz o anda delikanlıya çok şeyler anlattı.
Balıkçı gözlerini genç adamın gözlerinden ayırmadan eliyle yanına gelmesini işaret etti. Genç adam sanki hipnotize olmuş gibi çağrıyı yapana doğru yürüdü.
Balıkçının yanına oturuverdi.
Balıkçı cebinden tütün tabakasını çıkardı ve büyük bir hünerle çabucak bir sigara sarıp, genç adama uzattı.
Genç adam sigarayı aldı ve yaktı derin bir nefes çekti.
Balıkçı konuşmaya başladı...
Senin aşkın benimkinin yanında sadece gördüğün kum taneleri kadardır, sen sonunda elini uzatıp bir avuç kum alıp onu elinde tutabilirsin ama ben asla aşkıma ulaşamam ama sen bunu anlayamazsın.
Genç adam şaşırmıştı bu pejmürde balıkçı nasıl olurda onun aşık olabileceğini bilirdi, evliyamıydı bu adam. Ama gene de sesini çıkarmadı, balıkçıyı dinlemeye devam etti.
Balıkçı gözlerini yeniden ufka çevirmiş ve bilinmeyen bir noktaya doğru bakmaya devam etti, bu arada dudaklarından sözcükler dökülüyordu...
Benim aşkımı daha hiçbir insanoğlu görmedi ben de görmedim dedi, ama yıllardır kara bir sevdayla tutkunum ona...
O topuklarına kadar uzanan simsiyah saçlarını bir tutabilsem, koklayabilsem dedi.
O lacivert gözlerinin içine bakıp, derinliklerinde kendimi kaybetsem öpebilsem, dünyanın en kırmızı dudaklarından ve son nefesimi onun kucağında verebilsem,
ne olur Allahım dedi balıkçı.
Genç adam anlamamıştı kendi kendine bu balıkçı mecnun galiba dedi. Nasıl bir sevgiliymiş bu hiçbir insanoğlunun ve kendisinin dahi görmediği dilber diye düşündü.
Yok, yok dedi içinden bu balıkçı mecnun, olur mu böyle elle tutulmayan gözle görülmeyen sevgili.
Delikanlı kürek şakırtısı ile düşüncelerinden sıyrıldı ve bir baktı yanında balıkçı yok.
Denize doğru başını çevirdi balıkçı teknesine binmiş açılıyordu baktı bir süre arkasından . Balıkçı oldukça açılmıştı artık karadan belli belirsiz görünüyordu.
Genç adam oturduğu yerden doğruldu artık gidecekti son kez balıkçıya baktı ve
gördüğü manzara karşısında dondu kaldı.
Balıkçının kayığının çevresinde bir şey denize dalıp çıkıyordu; balık dese değil, insan dese değil, ama bu kadar uzaklıktan bile uzun simsiyah saçlar belli oluyordu,
karaya kadar balıkçının mutlu kahkahaları geliyordu.
Birden balıkçı denize atladı. Kıyıdaki delikanlının anlayamadığı uzun simsiyah saçlı
varlıkla birbirlerine sarıldılar, bir müddet denizin üstünde birbirlerine sarılı kaldılar ve sonra birden denizin derinliklerinde kayboldular.
Delikanlının dudaklarında belli belirsiz bir tebessüm belirdi...
BALIKÇI AŞKINA KAVUŞMUŞTU.
Denize son bir kez baktı ve arkasını dönüp, geldiği yokuşa doğru yürümeye başladı.
AMA BU KEZ MUTLUYDU.